*********************************
KURAN-I KERİM'DE ANNE
* “Biz insana, annesine babasına iyi davranmasını emrettik.
Zira annesi onu nice zahmetlerle karnında taşımıştır. Sütten
kesilmesi de iki yıl kadar sürer. İnsana buyurduk ki: “Hem Bana,
hem de annene babana şükret! Unutma ki sonunda Bana
döneceksiniz.” Eğer onlar seni, ortak olduğuna dair hiçbir bilgin
olmadığı şeyleri Bana ortak saymaya zorlarlarsa sakın onlara itaat
etme! Ama o durumda da kendileriyle dünya işlerinde iyi geçin,
makul bir tarzda onlara sahip çık! Bana yönelen olgun insanların
yolunu tut! Sonunda hepinizin dönüşü Bana olacak ve Ben
işlediklerinizi tek tek size bildirip karşılığını vereceğim.” (Lokman
Sûresi, 31/14-15)
* De ki: “Gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını ben okuyup
açıklayayım: O’na hiçbir şeyi ortak yapmayın, anneye babaya iyi
davranın, fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin, çünkü sizin
de onların da rızkını veren Biziz. Kötülüklerin, fuhşiyatın açığına da,
gizlisine de yaklaşmayın! Allah’ın muhterem kıldığı cana haksız yere
kıymayın! İşte aklınızı kullanırsınız diye Allah size bunları emrediyor.”
(En’âm Sûresi, 6/151)
* “Yalnız Allah’a ibadet edin, O’na hiçbir şeyi ortak kabul etmeyin.
Anneye, babaya, akrabalara, yetimlere, fakirlere, yakın komşulara,
uzak komşulara, yol arkadaşına, garip ve yolculara, ellerinizin
altındakilere de güzel muamele edin. Bilin ki Allah kendini
beğenen ve övünüp duran kimseleri sevmez.” (Nisa Sûresi, 4/36)
* “Biz insana, anne ve babasına güzel muamele etmesini emrettik.
Zira annesi onu nice zahmetlerle karnında taşımış ve nice
güçlüklerle doğurmuştur. Nihayet insan, gücünü kuvvetini bulup
daha sonra kırk yaşına girince Yâ Rabbi der, ‘Gerek bana, gerek
anneme babama lûtfettiğin nimetlerine şükür yoluna beni sevk et.
Senin razı olacağın salih amel yapmaya beni yönelt ve bana salih,
dine bağlı, makbul nesil nasip eyle! Rabbim! Sana döndüm, ben
Sana teslim olanlardanım,’ İşte bunlar, cennetlikler içinde o
seçkin kimselerdir ki, kendilerinden, yaptıkları amellerin en
güzelini kabul edeceğiz ve günahlarını affedeceğiz. Bu, onlara
söz verilen şaşmaz doğru bir vaaddir.” (Ahkaf Sûresi, 46/15-16)
***********************************************
**********************
anne başa taç imiş
her derde ilaç imiş
bir evlat sultan da olsa
anaya muhtaç imiş
**********************
***********************************************************************
"ANNE VE BABANIZA ÖF BİLE DEMEYİN"-K.Kerim'den ayet meali-
***********************************************************************
"CENNET ANNELERİN AYAKLARI ALTINDADIR"-H.Şerif meali-
***********************************************************************
"ANA GİBİ YAR BAĞDAT GİBİ DİYAR OLMAZ"-Türk Atasözü-
***********************************************************************
*****************************************************************
Anneler yeryüzü melekleri.annemizin bizler üzerinde okadar büyük hakkı
varki sevgili peygamberimiz "anne babanın evladına duası peygamberin
ümmetine duası gibidiR" buyurmuştur.Kabul edilen reddedilmeyen
duaların başında ebeveynin evlatlarına duaları sayılmıştı.
*****************************************************************
ANA;
Ana için derler, sonu yok ızdırabın...
Hep enîndir anada sesi, telin, mızrabın...
“Burası Yemen’dir,
Gülü çemendir,
Giden gelmiyor
Acep nedendir,
Acep nedendir.”
Fânîler arasında en muazzez varlıkdır ana. O, yeryüzünde
dolaşırken gökteki bir baş ve cennet de ayaklarının altındadır.
Pabucunun tozu gözlere sürme kadar aziz ve ayaklarına
sürülen yüzler arş eşiğindeki başlar kadar yücedir. Ana
inleyen varlıkdır. Bütün bir hayat boyu inleyen ve sızlayan...
Onun analığı evlâtla kâim; “anam” diyen biriyle... Evlât
olmayınca ana, ana değildir. Ya “anam” demeyince! Ananın
emeli bir evlât, bazan da batka birteydir. Ma’nâ gibi, ruh
gibi, ideâl gibi birtey...
Ana vardır, dünyaya getireceği yavruyu Hakk yoluna adar.
Ana vardır, bir yavru ister, ister de elde etmeden inkisâr
içinde gider. Ana vardır, izah edemeyeceği yavrunun
hesabiyle iki büklüm olur ve “keşke daha önce ölüp de
unutulup gitseydim” der. Ana vardır, evlâdıyla âbideleşir
ve başı semaya ulaşır. Ana vardır, evlâdıyla derbeder ve
perîşan olur. Ana vardır, firavun otağında bir milletin gözdesi.
Ana vardır, Nebî hücresinde şeytan bendesi. Ana vardır,
sessiz, belirsiz ve meçhûldür; fakat güller, çemenler yetiştirir.
Ana vardır destanlara sığmaz; o, zihinlerde, sînelerde,
göklerdedir. Ana vardır, kâğıttadır, kalemdedir, romandadır...
Toprak, tohuma ana; kaynak çağlayana; Havva insanoğluna;
Meryem bir Ruh’a; Âmine bütün bir hakikate, varlığın sırrına,
sırların özüne...
İyisi de var, kötüsü de ananın. İyisine canlar feda; ya
kötüsüne, talihsizine ne demeli.? Evlâdını güldürmemişe ve
evlâdından yana gülmemişe, günyüzü görmemişe...
Ana-evlât iki vücud bir rûh. Evlât, ananın vücudundan bir
parça, kucaklarda “gönül yakan sevgili”, emekleyen
yumurcak ve nihayet birbirini takip eden ayrılışlarla, ana
için sîneyi yakan bir kor, kalbe saplanan bir mızrak...
Gelişme dönemi, tahsil hayatı, askerlik çağı, bunların herbiri,
ananın yüreğini ağzına getiren bir ızdırap dönemeci. Ana,
her zikzakda bir sürü gözyaşı döker: Yavrusunun okuma
ayrılığına, izdivaç ayrılığına ve askerliğine... Evet, o, daima
ağlar, daima buhurdan gibi tüter. Teselli bulup durduğu olduğu
gibi, sel sel olan gözlerinin yaşında boğulduğu da olur. O,
mukaddeslerine, vatanına, namusuna kurban verdiği yavrusunu
armağan sayar ve teselli olur. Ya bir hiç uğruna ölene? İşte
burada ananın dili tutulur.
Evet o, küffara karşı şehid olan evlâdına kotmalar dizer,
ninni söyler, onlarla avunur.
Gözlerde şehid silûeti, kulakta cennet ırmakları gibi onun sesi:
“Küffar Kırım’ı aldı anam,
Düşman yurduma daldı anam,
Irzım pâymal oldu anam,
Ben oraya giderim...”
Kırım’da küffara iltihak eden de var. Plevne’yi unutup Tuna’da
tenezzühe çıkan da var. İşte ananın belini büken de bunlardır.
Eski kurbanın düşmanı, yeni kurbanın dostu; ne desin ana bu girift bilmeceye..!
Vay benim talihsiz anam! Kalbi rahatsız anam, kaddi bükülmüş,
gözleri dolmuş anam; dizine vurup saçını yolan anam! Kim etti
bunları sana? Kim kıydı kalbinin semeresine, gözünün nuruna?
Kıralım o elleri. Su serpelim ateşine...
Artık ağlama anam! Gözyaşlarında meydana gelen bulutlar,
tâ arşa kadar yükseldi. Bak şimdi orada şimşekler, burada
rüşeymler... Dağınık kâkülünü düzeltmek için sana koşuyorlar.
Biz hepimiz senin feryadına koşuyoruz. Dudağımızda kurtuluş
nağmesi, elimizde Yusuf’un gömleği, Çîn-i cebinine (1),
yaşaran gözlerine sevinç müjdesi ile geliyoruz. Sessiz infiallerin
dinsin diye, kanayan yaraların onulsun diye, bütün bir
mücrimler topluluğu adına af dileyip eşiğine baş koyduk anam...!
********************************
*********************************
Rabbimiz Kur’an’ında bize sürekli ana-baba hakkına riayet etmeyi
emrediyor. Onları “valideyn” olarak tanımlayıp sanki “tek varlıkmış”
gibi tanımlıyor ve “rızasına” ulaşmayı şart olarak koşuyor.